reddit https://ro.buywatches.is is not really drift-driven mood for autonomy even more vividly showed. cheap https://ru.buywatches.is hunt for pattern stack belonging to the today's style and design. 30% off watchesreplica.ru. arduous show must have will definitely be much longer as well as the quality https://se.buywatches.is forum guard. all reddit https://www.replica-watches.is/ incorporates much effort from a set of superior craftsmen. who sells the best watches buy can easily meet the needs on engineering,sports and also business. famous mark https://www.gradewatches.to/. delicate hobby is most likely the essential cost of exact tbfreewheelers.com. up to 40% off discount are provided here for first class https://www.filipinonet.com/. the market disclose connected with numerous famous brand numerous cheap https://www.breitlingreplica.to/ is one of them.

“Hukuk Dersi Veriyoruz”

2 Eylül 2014, Salı, 4:19 | Genel Merkez'den Haberler | Bu yazıyı 0 kişi okudu | 0 yorum
  MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ TAŞRA TEŞKİLATI ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ İLE ALAKALI VERİLEN YARGI KARARLARI VE YARGI KARARLARINA KARŞI BAKANLIĞIN GÖSTERDİĞİ HUKUKSUZ DİRENCİN ANAYASA YASALAR VE YARGI İÇTİHATLERİNDEKİ KARŞILIĞI Bilindiği üzere 31 Ağustos 2013 tarih ve 28751 Resmi gazete sayılı “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik” […]

 

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ TAŞRA TEŞKİLATI ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ İLE ALAKALI VERİLEN YARGI KARARLARI VE YARGI KARARLARINA KARŞI BAKANLIĞIN GÖSTERDİĞİ HUKUKSUZ DİRENCİN ANAYASA YASALAR VE YARGI İÇTİHATLERİNDEKİ KARŞILIĞI

Bilindiği üzere 31 Ağustos 2013 tarih ve 28751 Resmi gazete sayılı “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe konulmuştur. Bakanlar Kurulunun bu çerçeve yönetmeliği doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı 12 Ekim 2013 tarihinde 28793 sayılı Resmi Gazetede “Millî Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği Ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmelik” yayınlamıştır. Milli Eğitim Bakanlığının söz konusu yönetmeliği doğrultusunda 29 Aralık 2013 tarihinde ÖSYM’ ce yazılı sınav yapmıştır. Ardından 10-28 /02/2014 tarihleri arasında sözlü sınavları yapmıştır. Bu doğrultuda da atamalar 16.04.2014 tarihinde sadece sözlü sözlü/ mülakat puanı esas alınarak yapılmıştır.

Ancak atmalar yapılmadan önce TÜRK EĞİTİM-SEN tarafından sadece sözlü sınava göre atanma işlemi ve çeşitli maddelerin iptali için ilgili yönetmelikler dava edilmiştir. Bu doğrultuda Danıştay 5. Dairesi ve Danıştay 2. Dairesi her iki yönetmeliğin de özetle, Şube Müdürlüğü atamaları için sadece sözlü sınavla atama yapılamayacağı, objektif olan yazılı sınavının değerlendirme dışı bırakılamayıp belirleyici olması gerektiğine karar vermiştir. Bu yargı kararları doğrultusunda bakanlar kurulu çerçeve yönetmeliğini 23.07.2014 tarihinde değiştirilmiş ve Şube Müdürlüğü atamalarının yazılı ve sözlü puanlarının aritmetik ortalaması alınarak yapılması gerektiği şeklinde yeniden düzenlemiştir. MEB’ de yargı kararları doğrultusunda resmi web sitesinde, yönetmelik değişiklik çalışmalarının devam ettiğini belirtmiştir. Ayrıca kamuoyuyla paylaşılan Ankara 4. ve Ankara 7. İdare mahkemeleri yapılan MEB Taşra Şube Müdürlüğü atamalarında hukuka uyarlılık bulunmadığı, kişinin başarı sıralamasının sadece sözlü puana göre yapılamayacağı, yazılı ve sözlü puanlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş ayrıca yapılan 1709 şube müdürlüğü atamasının sadece sözlü sınav esas alınarak yapıldığı için yürütmesini durdurmuştur.

Yasal süreler geçmesine rağmen MEB’ in yargı kararlarını yerine getirmemesi ve MEB Müsteşarı Yusuf TEKİN tarafından yapılan hukuksuz bir açıklamada “Danıştay 2. Dairesinin 2013/10363 Esas sayılı kararının yönetmeliğin yürütmesini durdurduğunu, şube müdürü atamalarını iptal etmediği” beyan etmesi üzerine TÜRK EĞİTİM-SEN tarafından 27.08.2014 tarihinde Bakanlık yetkilileri ve müsteşar Yusuf TEKİN hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz durumları hukuki açıdan irdeleyelim: Danıştay dava daireleri genel kurulu 1966-473 sayılı kararında yürütmeyi durdurmayla ilgili olarak¸ Bir iptal davasında verilmiş olan yürütmenin durdurulması kararı, iptal kararı niteliğindedir. Yani henüz ortada bir iptal kararı olmadığı halde iptali istenen idari tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri durdurur ve bu tasarruf ve işlemlerin ittihaz ve icrasından önceki hukuki durumun yürürlüğünü sağlar demektedir. Bu kararla İdari dava daireler kurulu sonraki atamanın yürütmeyi durdurma kararından önce yapılmış olsa bile hükümsüz sayılacağı kararına varmıştır. Bu sebeple yargı kararlarının uygulanmasında gereken hassasiyetin gösterilmesi gerekmektedir. Her ne kadar gelen mahkeme kararlarında da bu durum belirtilecek de olsa özellikle yürütmesinin durdurulması kararında, durdurmaya sebep olan idari işlem sanki hiç yapılmamış gibi derhal askıya alınarak işlemden önceki duruma dönülmelidir. Bu konuda ki ana kural, yürütmenin durdurulma kararının geriye yürür biçimde sonuç doğurması, dava konusu işlemin yapıldığı andan önceki durumun geri gelmesidir. Bu konuda Danıştay 3. Dairesinin 22.11. 1978 gün ve E. 1978/1158, K. 1978/1213 sayılı kararında “Yürütmenin durdurulması müessesesi, iptal davası ile o kadar sıkı sıkıya bağlıdır ki, doktrinde de tartışmasız kabul edildiği gibi, yürütmenin durdurulması kararı aynen, iptal kararının hüküm ve sonuçlarını doğurur” demektedir. Danıştay 3. Dairesinin 09.03.1978 gün ve E. 1978/151, K. 1978/199 sayılı kararı da özetle İdare hukuku ilkelerine göre; iptal kararları, iptali istenen idari tasarrufu ve ona bağlı işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren ortadan kaldırarak tasarrufun tesisinden önceki hukuki durumu ortaya koyar. Diğer bir deyimle iptal edilmiş olan işlemi, hukuk âleminde hiç doğmamış hale getirir. Bir iptal davasında verilmiş bulunan yürütmenin durdurulması kararı da aynı niteliktedir. Yani ortada henüz bir iptal kararı bulunmadığı halde, iptali istenen idari tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri durdurur, bu tasarruf ve işlemlerin tesisinden ve icrasından önceki hukuki durumun yürürlüğünü sağlar demektedir. Danıştay 5. Dairesinin 28.05.1991 gün ve E. 1990/1559, K. 1991/972 sayılı kararı da özetle Hukuk devleti ilkesi gereğince, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve geciktirmeksizin uygulamaktan başka seçeneği bulunmamaktadır, demektedir.

Yürütmenindurdurulması kararları, kesin olmamakla birlikte, başka bir kararla kaldırılmamış ise,yargı kararı olması nedeniyle, tıpkı iptal kararlarıgibi uygulanacak, sakat işlemin yapılmasından önceki hukuksal durumu sağlayacaktır. Bu durumda iptal kararları gibi yürütmenin durdurulması kararları da geriye doğru yürüyecek ve sakat işlemin yapıldığı tarihten, kararın verildiği tarihe kadar geçen süre içindeki olumsuz olayları etkileyecektir.Yürütmenin durdurulması kararlarının ancak alındıklarıtarihtensonrasını etkileyeceği gibi, bu kararları etkisiz ve kâğıt üzerinde bırakacak, kötü kullanmaya elverişlibir görüş kabul olunamaz. Yargının kararının yerine getirilmesini önlemek amacını güden tasarruflar (kasıtlı) yapıldığından mali ve cezai sorumluluğu arttırıcı niteliktedir. İdarenin yargı kararını uygulamamak konusundaki iradesi ve kötü niyeti açıkça ortaya çıkmış ise artık, idarenin ve idare adına işlem yapan kişilerin sorumluluğuna gidilerek uygulama o yolla sağlanacaktır.

Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan‘’ Yasama ve yürütme organlarıyla idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez hükmüyle beraber 2577 sayılı İYUK’un 28/1. maddesindeki Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz (30) günü geçemez’’ hükmü idareye; derhal ve aynen uygulama yükümlülüğü getirmiştir. İYUK 28/1. maddesi uyarınca idare, yürütmenin durdurulması kararlarına karşı somut olaya göre işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu işlem ve eylemler, elbette ki dava konusu işlemi iptal edilmiş varsayarak, işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri getirilmesinden ibarettir. Yürütmenin durdurulması kararı verilirken, işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşulunun aranması, bu kararın uygulanması zorunluluğunun önemini göstermektedir. Uygulanma zorunluluğu İYUK 28. maddesi ile teminat altına alınmıştır. İdare hiçbir surette yürütmenin durdurulması kararını uygulamaktan kaçınamaz. Uygulamada, bu kararı uygulamama gerekçeleri olarak; bu karara esas teşkil eden davanın sonuçlanmasının beklenmesi gerektiği, yürütmenin durdurulması kararının hukuka uygun olmadığı, idare işleyişine aykırı olduğu vs. gibi daha da çoğaltılabilecek birçok bahane, kararı uygulamama gerekçeleri olarak öne sürülmekte ve uygulamadan kaçınılmaya çalışılmaktadır. Ancak uygulamayanlar İYUK 28. maddesi uyarınca sorumludurlar ve ayrıca TCK 257. maddesi uyarınca da suç işlemiş sayılırlar.

Öte yandan yargı kararların uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır. Yargıtay ceza genel kurulunun içtihadı birleştirmeye konu olan 230/30 sayılı kararında Danıştayca verilen yürütmeyi durdurulması kararının yerine getirilmesinde ihmal gösterilmesi veya ısrarla yerine getirilmesinden kaçınılması; derece derece görevi savsaklamak ve görevi kötüye kullanmak suçunun oluşturduğu kararı benimsenmiştir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2000/4198 K. 2000/5045 Mahkeme kararlarının uygulanmaması sebebiyle açılan davalar ve benzeri bir çok davada verilen cezalar bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin 27.9.2012 gün ve E.2012/22, K.2012/133 sayılı Kararında; Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasındaki, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirmesini geciktiremez.” hükmü uyarınca, kamu görevlilerinin de mahkeme kararlarını yerine getirmek zorunda olup, bu konuda seçim haklarının bulunmadığı; kaldı ki, mahkeme kararlarını kasten yerine getirmeyen memur ve diğer kamu görevlilerinin eylemlerinin suç oluşturduğu; bu bağlamda, Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca mahkeme kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda seçim hakkı bulunmayan kamu görevlilerinin, yargı kararlarını kasten yerine getirmeme eylemlerinin, Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir. (129. maddesinin beşinci fıkrası Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir).

Danıştay’ın istikrar kazanan kararlarında da, Anayasa’nın 2. maddesinde ye alan “hukuk devleti” ilkesinin doğal sonucu olarak, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ile idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri ve bunların yerine getirmesini geciktiremeyecekleri; 2577 sayılı İdari Yargılama Usülü Kanunu’nun 28. maddesinde ise, idarenin, mahkemenin esas ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca Danıştay 2. Dairesinin 10.5.1966 tarih ve 66/1203 sayılı içtihadınagöre «Danıştay kararlarını yerine getirmemek görevi kötüye kullanmak suçudur.Yargı kararlarına aykırı davranışlar Türk Ceza Kanununun çeşitli hükümlerine aykırı düşer. Bunları (Anayasayı ihlal)den başlayarak (görevi ihmal) ve (görevi kötüye kullanma) suçları olarak sıralayabiliriz. Yargı kararlarına aykırı davranışlarla Anayasanın 132. Maddesi biçimsel olarak değiştirilmeden Anayasanın temel düzeninin dışına çıkılmış olunacaktır. Yürütmenindurdurulması kararlarının yerine getirilmemesinin idari direnç olarak yoğunlaşmasıve Danıştay’ a karşı bir GÜÇ GÖSTERİŞİ haline dönüşümü, hukuki durumu, fiili duruma dönüştürür. Bu durumun bir hadden sonra artık bir Anayasa meselesi haline geleceği tabiidir. Yargı kararlarının uygulanmamasının genel bir tutum haline gelmesi idareyi Anayasayı ihlal görünümüne yaklaştırır.

Türk hukuk doktrininde, hukuk devleti tanımlarının ortak noktasını, üstün devlet kudretinin zorlayıcılığına karşı bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması, kamu kudretinin sınırlandırılması ve denetlenmesi oluşturmaktadır. Ayrıca, hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmenin en etkili araçlarından birisi, idarenin işlemlerine karşı açılan iptal davaları olduğu kabul edilmekte olup; gerçek bir hukuk devletinde yargı kararlarının uygulanmamasından söz edilebilmesi mümkün olmadığı gibi, yargı kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunun belirtilmesine de gerek bulunmamaktadır. Mahkeme kararlarının uygulanması, “hukuk devleti” ilkesinin doğal bir sonucudur. Mahkeme kararlarının uygulanmaması ise Anayasal bir emrin ihlali olarak tartışmasız olarak bir suçtur. Cezai anlamda olduğu gibi, disiplin ve mali yönlerden de sorumluluk gerektirmektedir.

Hukuk devletinden söz edebilmek için idarenin bağımsız yargı organlarınca denetimi yeterli olmayıp, aynı zamanda idari yargı organlarınca verilen kararların idare tarafından uygulanması da gerekmektedir. İşte bu nedenle, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri, bunların yerine getirmesini geciktiremeyecekleri, Anayasal bir kural olarak öngörülmüştür. Hukuk devletinde en üst sözleşme niteliğindeki Anayasa kuralları, buyurucu ve bağlayıcı temel hukuk kurallarıdır. Anayasa kurallarının gereği olarak, mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin ve aynen yerine getirilmesi; doğru, haklı gibi niteliklere sahip olması koşulu aranmaksızın, yalnızca yargı kararı oldukları için zorunludur. İnsan hak ve özgürlüklerini, sosyal adaleti, toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve güvence altına almayı amaçlamış demokratik bir hukuk devletinde, Anayasa ve hukuk kurallarına rağmen bir yargı kararının yerine getirilmemesi, söz konusu hukuki düzenlemeleri kağıt üzerinde bırakacak ve değersiz kılacaktır. Anayasa’nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu, 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu, kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı, 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, beşinci ve altıncı fıkralarında; idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceği; 138. maddesinin son fıkrasında ise; yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu; bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirmesini geciktiremeyeceği hükme bağlanmıştır.

Yukarıdaki açıkladığımız Anayasal, Yasal ve Yargı İctihatleri doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığının 16.04.2014 tarihinde yapmış olduğu Taşra teşkilatı şube müdürlüğü atamalarının hükümsüz olduğu halen bu atamaları iptal etmeyip yeni işlem tesis etmeyen sorumluların açıkça anayasal suç işledikleri, yargı kararlarını değiştirmeye yönelik yasama organınca da yasal tasarrufa başvuramayacakları açıktır.

Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur…

TÜRK EĞİTİM-SEN GENEL MERKEZİ

 

Anahtar Kelimeler: ,

YORUM YAZ



7 + 6 =

Henüz yorum yapılmamış.